13 Haziran 2017 Salı

SAİD-İ KÜRDİ 
NURCULUK 
FETULLAH GÜLEN

 

Said-i Kürdi'nin 1876 yılında bir Türk Şehri olan Bitlis ilimizin Hizan kasabasına bağlı Nurs Köyünde dünyaya geldiği söylenir.


                                                                



Hayatının ilk döneminde,siyasi alanda faaliyet gösteren Said,aşırı “kürt milliyetçisi” olarak devlete karşı bir politika savunmuştur..

 

Her “ayrılıkçı kürt” ün aklında olan sözde “kürd..tan projesini”  hayata geçiremeyen Said-i Kürdi, yönünü islama çevirir….

                                                             

Hayatının ikinci döneminde islama ağırlık veren Said,ilmi kariyeri ve hatta okuma yazması bile olmadığı halde, Kuran-ı Kerim-i kendi dünya görüşüne göre yorumlamış ve bu yorumlarını ,kendi söylediğine göre “Nur Şakirtleri” denen yardımcılarına yazdırmıştır..Bu yazıların toplandığı kitaplara da “Nur Risalesi” adını vermiştir. Daha sonra kendi adını da Said-i Nursi olarak değiştirir..Artık ortada bir nurculuk akımı vardır..

                         



Said-i Kürdi’nin en büyük düşmanı ulu önder ATATÜRK’tür..
Baş Komutan Gazi MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ün vefatından sonra,
Said-i Kürdi, gelen hükümetlerden  her zaman destek görmüştür…
(Uzantılarının günümüzde gördüğü gibi…Bkz:irtica). 
Atatürk’e küçük Deccal deme cüretini gösteren Said-i Kürdi’ye göre 
Nur suresi kendisi için inmiştir.
(Kaynak: Asayı Musa ve Zülfikar adlı risaleleri..sf:23/sf:12;İstanbul.1973)

 

 Yaşadığı dönem içinde, Van’da Mısır'da ki El Ezher İslam Fakültesi benzerini kurmak için çalışan,Volkan Gazetesinde sözde “kürd..tanın” bağımsızlığı yolunda kışkırtıcı, tahrik ve teşvik edici yazılar yazan, 31 Mart ayaklanmasına katılan ,Milli Mücadelenin zor olduğu günlerde kürt teali cemiyetinin kurucuları arasında olup Milli Birlik ve beraberliği bozmak için elinden geleni yapan Said-i Kürdi bir Türk şehrinde yani Urfa ilimizde 24 Mart 1960 yılında ölmüştür..(Kaynak:Genel Kurmay Arşiv Daire Bşk.:Volkan gazetesinin 15 Aralık 1908 tarihli İstanbul çıkışlı baskısı sütun 4,buna mütakip ocak 3 1909, şubat 13 1909 baskılı Volkan gazeteleri.)


Bizim için şaşılacak nokta, onun şu veya bu davranışı değil, onbinlerce, belki yüzbinlerce gafil Türk gencinin , bu cahil Kürd'ün arkasından gitmesi, onun cahilâne ve hâinâne öğütlerine körü körüne boyun eğmesidir.

 

Said-i Kürdi’nin en başarılı talebelerinden olan Fetullah Gülen(hakkında daha detaylı bilgi için bakınız: http://www.fethullah.has.it/)günümüzde bu akımı siyasi alana taşımış ,rejim karşıtı olarak faaliyet göstermiştir..”Örümcek Ağı” şeklinde bir örgütlenmeye giden F.Gülen bunda başarılı olmuş ve günümüzde T.C.Emniyet Genel Müdürlüğü gibi önemli bir devlet kurumunun tamamına yakınını ele geçirmiş, devletin diğer yüksek makamlarında söz sahibi olabilecek konuma gelmek için “kadrolaşma hareketini” başarıyla tamamlamıştır… Türk ordusuna sızma çalışmaları 
hızla devam etmektedir…


Siyasi alanda ve buna bağlı olarak ekonomik alanda “örgütlenme” faaliyetlerinde başarılı olan cemaat lideri F.Gülen bu gün Türkiye’deki “yeşil sermaye” adı verilen ekonominin önemli bir kısmını kontrol etmektedir…İnsanın bu kadar güce ulaşması için gücün yanında olması gerekir..F.Gülen, işte  bunu yapmıştır..Devleti yöneten siyasi hükümetlerle çok iyi geçinmiş, devletin en üst kademelerinden davet görmüş ve protokollerde ön sıralarda yerini almıştır.….
Dönemin Başbakanı Tansu Çiller ile birlikte…

Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit ile birlikte..

 


Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile birlikte..


Bugünün Başbakanı R.T.Erdoğan ile birlikte.(Not:Bu resmin çekildiği tarihte R.T.E İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıydı.Aynı zamanda İstanbul’daki “yeşil sermayenin” de başındaydı.Bu sermaye gelecek için önemliydi.)

 

Gittikçe büyüyen ve büyüdükçe tehdit ve tehlike oluşturan F.Gülen’in iç yüzüne 2000 yılında “birileri” tarafından derin! bir çizik atıldı...Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcısı Nuh Mete Yüksel aracılığı ile,Laik Devlet yapısını değiştirerek yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunmak.” Suçuyla hakkında dava açıldı…Hakkında açılan davadan sonra Amerika’ya kaçan(yada gönderilen) F.gülen halen Amerika’da yaşamaktadır…(İddianamenin tam metni için bakınız: http://www.belgenet.com/dava/gulendava_01.html )
Belkide bütün bunlar,artık F.Gülen’in Türkiye’ye dar geldiğinin ve rahat çalışması için yurtdışında olması gerektiğinin bir göstergesi ve kaçış planına uygulanan bir kılıftır..Çünkü artık Atatürk’ün Türkiye’si bu örümcek kafalıların örümcek ağları ile sarılmış, devletin stratejik kadroları, örülen bu ağa yakalanmıştır.Bundan sonra F.gülen ne bağımsız T.C.Mahkemelerinde yargılanabilecek ne de ceza alıp hüküm giyecektir.Çünkü Türkiye'de Fetullah'ı namı diğer hocaefendiyi yargılayıp hüküm giydirecek hiç bir güç kalmamıştır..





Bunu sizde birilerine yollayıp haberdar etmek istiyor iseniz onca yıl boşa okumamış olursunuz. Eğer ki atmıyorsanız zaten sizde bir örümcek beyin olma yolunda ilerliyorsunuzdur.

Divriği denilince akla gelen ilk üç şey

Divriği denilince akla gelen ilk üç şey: 

Ulu Camii, 

Demir Madeni 
ve Türküler…

Divriği Ulucamii ve Darüşşifası

Divriği Ulucamii 1228–29 yıllarında Mengücekli beyi Ahmed Şah tarafından, Dârüşşifa ise aynı tarihte, Ahmed Şah'ın eşi ve Erzincan beyi Fahreddin Behramşahın kızı olan Turan Melek tarafından Ahlatlı Muğis oğlu Hürrem Şah adlı bir mimara yaptırılmıştır. Yapımı 15 yılda tamamlanan külliyede, başta kapılar ve sütunlar olmak üzere, külliyenin bir çok yerinde bulunan, Ahlat'lı ve Tiflis'li taş ustalarının elinden çıkan, taş işçiliğinin en nadide ve ince örneklerini yansıtan harikulade motifler, tüm dünyanın ilgi ve dikkatini çekmektedir. Darüşşifa caminin güney duvarına dayanmıştır. Orta bölümü bir ışıklık kubbesi ile örtülmüştür, giriş ile birlikte dört eyvandan oluşur. Darüşşifanın kuzeydoğu köşesinde türbe yer alır. Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası 1985 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesine alınmıştır. 1650 senesinde Divriği'ye gelen Evliya Çelebi, esere hayran kalmış, duygularını şöyle ifade etmiştir ; “ Üstad, bu camiye öyle emek sarfedip, kapı ve duvarları öyle nakış bukalemun eylemişki Methinde diller kısır, kalem kırıktır”. Görenleri kendisine hayran bırakan bu  muhteşem abide eser, sanat tarihçileri tarafından “Divriği Mucizesi”, “Anadolu'nun Elhamrası” gibi ifadelerle tanımlanmıştır. Eser, zamana ve doğa şartlarına karşı ayakta duruyorsada korunması ve uzman kişiler tarafından restorasyon yapılması gerekmektedir.



Divriği Demir-Çelik Madenleri Müessesesi

1938'de üretime başlayan Divriği Demir-Çelik Madenleri Müessesesi, ülkemizin Demir Madeni ihtiyacının büyük bölümünü karşılayan bir maden işletmesidir. Kuruluşundan bu güne memleketimizin her yerini oylum oylum oymuş, milyonlarca ton demir cevheri trenlerle İskenderun ve Karabük'e taşınmıştır. Madenin taşındığı yerler ihya olmuş, Divriği'ye de madenin pasası, tozu toprağı kalmıştır. Derelerimiz maden toprağı harfiyatlarıyla dolmuş, ırmağımızdan zehir akar olmuş, gökyüzünden kurum yağar olmuştur. Maden üretiminden dolayı ülke ekonomisine büyük katkıları olan ilçemiz, yeterli devlet desteği alamamıştır. Kısacası topraklarımız sömürülmüştür.





Türkülerin anavatanıdır Divriği

Dilden dile, gönülden gönüle, yüzyıllardır söylenen güzel türkülerimiz vardır. Derlenememiş, unutulmuş türkülerimiz bile vardır belki. Nuri Üstünses, Muzaffer Sarısözen, Mahmut Erdal, Ali Kızıltuğ, Nida Tüfekçi, Yücel Paşmakçı ve adını sayamadığım, türkülere gönül vermiş bir çok yüce insan sayesinde günümüzde Divriği türkülerini dinleyebiliyoruz. Yazılı kültürün zayıf olduğu, ve yaşatılmadığı geçmişimizde “Telli Kuran” ( Saz, Bağlama ) sayesinde, Dedelerimiz, Zakirlerimiz bu kültürü yaşatmışlardır. “ Türküleri yakanlar, yasaları yapanlardan daha güçlüdür” demişler ama yasaları yapanlar, türküleri yakanlara hep karşı olmuşlardır.Çünkü Türkü; başkaldırıdır, isyandır düzene karşı. Anadolu'da ve Divriği'de halk, duygu ve düşüncelerini Türkülerle dile getirir, bazen bir ağıttır, bazen bir halay. Beğendiğiniz bir türküyü araştırdığınızda Divriği türküsü olma ihtimali yüksektir. Divriği türkülerinin kuşaklar boyunca dinlenmesi dileğimle, Türkülerle kalın.